BOĞAZIN SULTANI AHU AYSAL

10 Aralık 2016 Cumartesi  11:48

Türkiye’nin önemli Profesörlerinden Sebahattin Kerimoğlu’nun kızısınız hayatınızda babanızdan neler öğrendiniz?

Babamdan bugünkü Ahu olmayı öğrendim. Bugünkü Ahu, kendinden emin, kendini seven, kendi başına bir bireydir. Şöyle izah edeyim, ben üş yaşımdayken babamla  restorana giderdik ve babam bana menüyü verirdi, belki de menüyü ters tutardım ama tersi veya yüzü olması hiç mühim değildi. Kendisi “ben et yiyeceğim, etlerden şu yemekler var, ya da balık yiyeceğim, şu balıklar var. Sen ne yemek istersin” diye bana seçim hakkı verirdi ve bunu istisnasız  her zaman yapardı. Ben de bu seçim hakkımla kendi arzularımı, ne istediğimi ve ne yapmak istediğimi kendim belirlemeye işte o yıllarda başladım. Kendisi nöropsikiyatri uzmanıydı ve bana gözlerden, gözlerin içine bakarak konuşmayı öğretti. Bu çok önemli bir şeydi. Biz, babamla yan yana oturur ve sadece birbirimizin gözlerinin içine bakarak ne demek istediğimizi anlardık.

Anneniz nasıl bir kadındı?

Annem dünyanın en tatlı kadınıydı, her şeyi kabullenen bir kadındı. O’ndan anne olmayı, sevmeyi ve de hoşgörülü olmayı öğrendim. Annem bize hiçbir zaman kızmadı. O dünyanın en tatlı kadınıydı ve O’ndan aklımda kalan asla unutamayacağım bir söz vardır. Derdi ki: “ne zaman ki artık  -aaa!- deyip şaşırmayacaksınız işte o gün olgunlaştınız demektir.” Dolayısıyla annem, böylesine olgun, her şeyi olduğu gibi kabul eden adeta bir “guru” idi ve her şeyi görebilen bir kadındı.



Turizme ilk Antalya’da ki Salimayı kurarak başladınız. Bize biraz o yılları anlatabilir misiniz?

Ben, şahsiyetim ve karakterim olarak insanları çok seven, detaylara çok düşkün bir insanım. Bu yüzden insanları mutlu etmeyi de çok seviyorum. Bu nedenle eğer bir otelim olursa, hem personelle hem de gelen misafirlerle kendim meşgul olabileceğimi düşünerek kendime bu mesleği seçtim. Antalya’daki oteli de severek hatta içinde çalışarak, inşaatında da çalışarak o şekilde hazırlayıp kurdum.

Kemer’de Türkiye’nin ilk Thalassoterapi merkezini içinde bulunduran Ma Biche Otelini hizmete açtınız bu fikir yıllar öncesinde nasıl oluştu.

Thalassoterapi, bildiğiniz gibi denizden alınan suyla yapılan bir bakım yöntemidir. Bu da Türkiye’de hiçbir zaman yapılmıyordu, kullanılmıyordu. Oysaki üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkemiz var. Fransa’da Thalassoterapilere gittim. Oradan fikir aldım ve öğrendim. Sonrasında da bunu Türkiye’de ilk defa ben uyguladım.

Turizmci olmak için insanların neler yapması gerekir?

Daha önce de belirttiğim gibi, turizmci olmak için en başta çok detaycı olmak gerek. Gözlerinizin dört kez açık olması ve hem önde hem arkada gözünüzün olması gerek. Ve de insan sevmek.

‘LES OTTOMANS’ Otelinin hikayesi nasıl oldu?

Biz diğer oteller sırasında Belçika’da oturuyorduk. Fakat artık Türkiye’ye dönmek istiyordum ve otelciliği, hizmet sektörünü de çok sevdiğim için, İstanbul’da güzel bir yerde bir otel yapmayı düşündük. Bu oteli yaparken de isminin Les Ottomans olması benim için çok önemliydi. Çünkü ben çok uzun seneler boyu yurt dışında, Belçika’da, yaşadığım için, bunun özlemini çekiyordum. Yani kendi kendime diyordum ki, “neler oluyor, Osmanlı’yı unuttuk mu yoksa” Ve  o sıralarda fark ettim ki, herkesin dilinde sürekli dolaşan “trend”  diye bir kavram vardı. Oysa ben, kendi kavramımızı kendimizin yaratabileceğine inanıyordum. Bu fikirden yola çıkarak, Les Ottomans’ı oluşturmada Osmanlı’yı, nereden geldiğimizi ve tarihimizi korumaya olan arzum büyük ölçüde rol oynadı. Uzun yıllar Belçika’da yaşamış olmaktan  da kaynaklanan, içimde Osmanlı’yı tüm kavramlarıyla yeniden canlandırmak, hayata geçirmek arzusu yatıyordu. İşte bu nedenle bu özel projeyi başarılı bir şekilde gerçekleştirebilecek ve bunu layıkıyla yapabilecek yetenek ve nitelikte çok iyi mimarlarla çalıştım. Ve neticede son derece başarılı bir şekilde bu isteğimi hayata geçirmiş oldum.

LES OTTOMANS  Otelinin bulunduğu alan eski bir yalı olan ‘Muhsinzade Mehmet Paşa Yalısı’ bu mekanı alma hikayenizi dinleyebilir miyiz?

Tabi, Les Ottomans Muhsinzade Mehmet Bey’in yalısıydı ve de burada ailesi ile oturuyordu. Kendisi hattattı. Ve bu yüzden benim otelin merdivenlerinin çıkışı, merdiven trabzanları hattat yazılarıyla bezenmiştir. Burayı satın aldığımızda burası zaten bir kömür deposuydu. Bunların hepsi temizlendi ve otel inşaatına başladık. Otelin inşaatına başlarken de, Singapur’da en büyük masterlardan bir tanesi olan Yap Cheng Hai’ı getirdim. O burayı kutsadı ve de burasının Feng Shui için en uygun yer olduğunu söyledi. Bunun üzerine biz de inşaata başladık. Sonrasında, burada en son oturmuş olanların, bulabildiğim kadarıyla resimlerini, kıyafetlerini edindim. Otelin girişine bir alan yaptım ve Muhsinzade Mehmet Bey’den kalan hatıraları bir müze gibi orada teşhir etmekteyim.

Otelin kuruluş hikayesi İtalyan mı olsa diye bir düşünce hakimken siz Osmanlı olacak demişsiniz bu doğru mu? Neden Osmanlı?

Daha önce de belirttiğim gibi, unutulmuşlukları gün yüzüne çıkarmak için yaptım, çünkü “Osmanlı” Türk tarihinde çok önemlidir. Onu bu nedenle hatırlamak istedim. Zaten neticede ben Les Ottomans’ı yaptıktan sonra ardından Osmanlı’ya ait filmler, mücevherler ve ona ait daha pek çok şey ortaya çıkmaya başladı.

Dünya Satarları neden LES OTTOMS Otelini tercih ediyor iyi otelinizin reklam kampanyası mı kuvvetli?

Ben hiçbir zaman reklam yapmadım, reklamı da hiçbir zaman sevmedim. Kulaktan kulağa duyulmak suretiyle  yapılan reklamın en etkili ve güzel reklam olduğunu düşünürüm. Bu yüzden de, konaklamaya gelenler burayı çok beğendi. Çünkü çok özel bir hizmet veriyoruz. Zira, otelimizde olan bazı özellikler dünya otellerinde dahi olmayan şeyler. Örneğin; bizim otelimizde bir “yastık menüsü” vardır. Sekiz çeşit yastık menümüz vardır ki, bunların içinde kuş tüyü olanından ottan yapılmış olanına kadar değişen bir yastık seçeneği sunulmaktadır ve seçimi misafirlerimize kalmıştır. Bu hizmet, çok özel olduğu için, kulaktan kulağa duyuldu. Zaten 10 tane suit odam var dolayısıyla bu çok kolay duyuldu ve gelip konaklayan misafirler dünya çapında tanınmış ünlü isimlerdi ve otelimizde konaklayarak ülkelerine çok mutlu döndüler.

Hangi ünlüler otelinizi tercih etti aklınızda kalanlar var mı?

Konaklama yapan dünyaca ünlüler: Chris North, Sarah Ferguson, Kate Moss, Kyle Minogue, Josh Holloway, Paris Hilton, Philippe Starck, Gisele Bundchen, Ricky Martin, Karolina Kurkova, Jennifer Lopez, Donald Trump, Albano Carrisi, Ben Kingsley, Kevin Costner



LES OTTOMANS  için yapılan yatırımlar nelerdir?

Çok fazla yatırım yapıldı. Bundan da şikayetçi değiliz. Çünkü hiçbir yerde olmayan bir özelliğimiz daha var ki Les Ottomans Otel’de o da şudur: Otel’de her şey satılıktır. Her isteyen istediğini satın alabilir. Her şeyin fiyatı vardır. Zaten dünya böyledir. Dünyada da her şeyin fiyatı olduğuna dair bir inancım var. Burada da özellikle hizmet sektöründe “hayır” diye bir şey yoktur. Ben  hiçbir zaman “hayır” demememiz gerektiğine inanıyorum.
 
LES OTTOMANS Otelin en önemli özelliklerinden biride PR çalışması yapmadığınız gibi her şeyin başındasınız. Kalifiye üst düzey yöneticilerinize emanet edip hayatınızı yaşamıyorsunuz. Tıpkı bir annenin bebeğiyle çocuğuyla ilgilendiği gibi otelinizle ilgileniyorsunuz bu işin sırrı bu mu?

Ne kadar güzel söylediniz. Nereden buldunuz bunu? Hakikaten sizi tebrik ederim. Gerçekten ben yaptığım işi severek yaptığım için, bebek gibi alırım ve onlara tam anlamıyla yüzde yüz bakılmasını isterim. Mesela çok köpek sevmeme rağmen, seyahatlerim nedeniyle onunla  ilgilenemem düşüncesiyle köpek alamıyorum. İnsan, elindekinin değerini bilmelerek ve ona kıymet göstermesi lazım. Benim için de otel, bugünkü yaşadığımız Les Ottomans aynen bunun böyle olduğunu gösteriyor.

Ahu Aysal’a göre İstanbul’un önemi nedir?

Ben çok seyahat eden bir insanım ve de görüyorum ki dünyanın hiçbir yerinde İstanbul’un güzelliği, dahası Türkiye’nin güzelliği hiç bir yerde yok. İstanbul hakikaten çok özel, öyle olması da gerekir. Bunu da her geçen gün daha iyi anlıyoruz zaten. Ve her geçen gün de Türkiye’miz çok güzelleşiyor. Evet bugünlerde yaz döneminde belki biraz sıkıntılar yaşıyoruz, ama bunların hepsi geçicidir. Çünkü Türkiye çok değişiktir, Türkler de çok değişiktir. Şöyle ki, Türkler birbirine her ne kadar uzak görünse de, aslında böyle değildir. Biz ailemize, kendimize çok bağlıyızdır. Bir Amerikalı veya bir Avrupalı gibi ailemize 18 yaşına geldikten sonra “bye” “au revoir” demeyiz. Ailemizle devamlı beraber oluruz. Bu da demek oluyor ki, Türkler birbirlerine çok bağlılar. Bu yüzden bizi, hiç bir şekilde hiç kimse bölemez.

Sizin başarınızın sırrı nedir?

Başarının sırrı; dürüstlüktür ve de çalışmaktır. Dürüstlük ve çalışmak başarının sırrıdır.

Başka Mesleği tercih etseydiniz ikinci tercihiniz ne olurdu?

Sanıyorum sevdiğim bir şeyi yapardım. Bugün bilemiyorum, o kadar çok seviyorum ki turizmi. Belki doktor olabilirdim. Çünkü o da insanlarla meşgul olmak ve dünyaya yardım etmek esasına dayanıyor. Ben de kendimi zaten dünyaya yardım eden olarak görüyorum.

Seyahat etmeyi ve gidilmemiş çok tercih edilmeyen yerleri de keşfetmeyi seviyorsunuz bunun özel bir sebebi var mı?

Seyahat ederken insanın gözü açılıyor. Yanlış ve doğruları ayırt edebiliyor. Çünkü burada doğru olan bir şey dünyanın başka yerinde “yanlış”, ya da tam tersi orada “doğru” olan burada “yanlış” olabiliyor. O zaman insan anlıyor ki, “doğru” diye bir şey yok, “yanlış” diye bir şey yok, milletlere ve karakterlere göre “doğru, yanlış” değişiyor. O yüzden yine annemin lafını tekrar edeceğim, her şeyi kabul edebilmek, her şeyi hoş görebilmek gerekiyor.

İstanbul Cemiyet Hayatında çılgın iş kadını olarak anılıyorsunuz, bu çılgınlıklar nelerdir bu ifade hoşunuza gidiyor mu?

 Tabi  çok hoşuma gidiyor çünkü doğru ben sıradan bir insan değilim. Sıradan bir insan olmuş olsaydım, bugünkü Ahu olamazdı. O nedenle ben hayatımda hem üzüntülerim, hem sevinçlerim, hem kızgınlıklarım, her şeyimle her şeyimi seviyorum ve öyle kalmak istiyorum çünkü tüm bunları yaşamasaydım dediğim gibi bugünkü Ahu olamazdım. Bugünkü Ahu benim için çok önemli, çok güzel bir anne, işinde çok başarılı ve zamanında da iyi bir eş olduğuma inanıyorum. O nedenle kendimi çok beğeniyorum, kendimi çok seviyorum. O kadar ki, bana sorsalar hayatını yeniden alsalar nereleri çıkartırsın nereleri koyarsın diye sorsalar, en ufak bir şeyimi çıkartmam. Bundan 12 sene önce bir kanser hastalığı geçirdim ve ben onu bile yine hayatımın içinde isterim, çünkü onun bile bana öğretileri çok olmuştur.

Özgür kadın olmanın avantajları ve dezavantajları var mı?

Tabi Hür olmak, senin beynini de hür çalıştırıyor. Baskı altında değilsin, doğruyu kendi kendine bulabiliyorsun. Tabi bu da demek değildir ki yanlışı bulamazsın, yanlışı da bulursun ama benim için her zaman yanlışlar birer öğretidir ve onlardan hep bir şeyler kazanmış olduğuma inanıyorum.

Birazda evliliğinizi sormak itiyorum eşiniz Ünal Aysal ile nasıl tanıştınız ve bu aşk evliliğe nasıl gitti?

Ben O’nu Almanya’da tanıdım ve de birbirimize çok aşık olduk. Ben o zaman 18 yaşındaydım. Daha önce söylemiştim, babam “süper” bir adamdı diye, ben de babama gidip aşık olduğumu söyleyince, “Kerimoğlu, ne kadar şanslısın? Aşk çok güzel bir şeydir” dedi. Sonra da hayatımı nasıl sürdüreceğimi sordu. Evlenmek istediğimi söyledim. Halbuki, O İstanbul’da Hukuk Fakültesi’nde 1. sınıftaydı. Ve de zaten çalışma hayatından dolayı üniversiteyi bitiremiyordu. Babam bize yardımcı oldu. İsviçre’ye gitmemizi sağladı. Ünal çok çalışkandı ve orada 4 senelik üniversiteyi 2 senede bitirdi. Sonra geldik, askerliğimizi beraber Erzurum’da yaptık. Yaptığım her şeyden çok mutluyum ama bu demek değildir ki, her şey daimi kalır. Hayatta her şey değişebilir dolayısıyla her şeyi olduğu gibi kabul edebilecek olguVnluğa erişmemiz lazım.

Evliliğiniz bildiğimiz kadarıyla uzun yıllar sürdü aşkla bağlı bir çift olarak anılıyordunuz ama birden yollarınızı ayırma kararı aldığınız duyuldu. Uzun yılların verdiği alışkanlıktan sonra bu ayrılık zor olmadı mı?

 Ünal Aysal her zaman saygı duyduğum bir insandır. En başta çocuklarımın babası. O yüzden bir gün bile O’nun için kötü bir söz söylemedim. Söylemem de. Söylenecek bir şey yok çünkü. Ama bu demek değildir ki hayatı sonuna kadar beraber götüreceğiz. Yeri geliyor annemizden,babamızdan bile ayrılıyor, evimizi ayırıyoruz. Bu sevmediğimiz ya da sevilmediğimiz anlamına gelmez. Sevsek de bazı şartlardan dolayı ayrı kalabiliriz. Bunu da “özgür beyin” ile kabul etmek lazım.

Ünal Bey’le ayrılsanız da karşılıklı saygı ve sevginiz baki mi?

 Benim için “sevgi” çok önemli. Seven insan düşman olamaz, sevgi ile olan insan hırslı olamaz. Benim kalbim çok fazla sevgi ile dolu, bu nedenle buna diyecek başka söz bulamıyorum. Kısacası, sevgi her şeyi halleder.

Animist bir insan olduğunuzu duyduk doğru mu?

Animist, sizin de bildiğiniz gibi doğayı, çiçeği böceği seven insandır. Şamanlar da böyleydi, benim de çiçeğe böceğe ve tabiata olan inancım var. Çünkü her şeyin başı tabiat. Gözle görebiliyorum ve onu çözebiliyorum. Halbuki dinlerde söylentilerle öğreniyoruz. Oysaki animistte tabiat gözünüzün önünde.



Yeniden evlenmeyi düşünür müsünüz?

Benim için evlilik, yuva kurmak çok çok güzel bir şey. Çünkü her şey “artı” ve “eksi” ile bir bütün oluyor. Bir kadın ile bir erkeğin beraberliği yani bir ‘artı’ ile ‘eksi’ nin bütün olup beraberliğini sağlamak çok güzel bir şey. Ama her şeyde olduğu gibi, bunun da bir yaşı ve zamanı var. Tabii bunu hayata yeni başlarken gerçekleştirmek güzel, sonrasında çocuklar, çocukları büyütmek, tüm bunlar çok güzel şeyler. Ama bir mevsime geldikten sonra, ki benim mevsimim o mevsim, benim sadece arkadaşlarım olur, hayatımı değerlendireceğim çok daha başka güzel şeylerim olur, ama evliliği hiçbir zaman düşünmem bu saatten sonra.

Sevgi dolu bir insan diyebilir miyiz size? Duyduğumuza göre sevdiğiniz insanları öpmeyi seviyormuşsunuz? Doğru mu?

Sevgi dolu olduğum için, değerek dokunarak da hissetmek istiyorum sevdiğimi. Ben kızımı da dudağından öperim, sevdiğim insanı da dudağından öperim. Çünkü onu hissetmek isterim. Tenini hissetmek isterim. O nedenle evet doğrudur, öpmeyi, dokunmayı çok severim

En sevdiğiniz renk nedir?

Daha önce de söylediğim gibi, ben bir animistim gökkuşağını severim. Gökkuşağında olan her rengi severim ayırt etmem.

En sevdiğiniz şehir neresi?

Yani Paris’te şu güzel, İstanbul’da bu güzel gibi bir mukayese yapmam. Çünkü her yerin kendi özelliği vardır. Ve de her yeri kendi özelliğinde severim. İnsanları da öyle severim. Benzeterek sevmeyi sevmem.

En son nereye seyahat ettiniz?

En son Papua Yeni Gine, Moğolistan, Kenya, Ekvador, Marakesh ve Bariloche’a seyahat ettim.

İlginç bir seyahat anınız var mı?

En ilginç anım, Papua Yeni Gine’de otobüsün içine atılmış molotof kokteylidir. Ama bundan sonraki en ilginç seyahatim, 17 Ekim’de gideceğim “Uzay” seyahatim olacak.

Ahu Aysal ‘ben’ diyen bir kadın mıdır?

Evet, “ben” diyen bir kadınım. Çünkü kendimi çok seviyorum, kendime çok inanıyorum. Doğruları gördüğüme inanıyorum. Bu yüzden de kendi görüşlerime bağlıyım. Ama bu “öğrenmiyorum” demek değil, “egoistlik” demek değil. Seçim hakkını önce kendime bırakıyorum. Ben eğer önce ben olamazsam, ben çocuklarıma karşı da zayıf olurum, etrafıma karşı da zayıf olurum ve iyi bir iş kadını da olamam.

Ahu Aysal kendine nasıl bakar estetikle arası nasıldır?

Ben güzellik seven bir kadınım çünkü Terazi burcuyum. Bu yüzden de yeri ve zamanı geldiği vakit, neremde estetik yapılması gerekiyorsa onu da yaparım. Hiç çekinmem. Bunu da açık açık söylerim. Çünkü bunu şuna benzetiyorum: Buruşuk elbise giyer misiniz? Ütüleyerek giyersiniz. Temiz olmasını istersiniz. Bakımlı olmasını istersiniz. Ben de bu fikirdeyim. O yüzden estetiğe kesinlikle karşı değilim, estetiği de çok seviyorum.

Bir kadının güzel ve bakımlı olması için neler yapması gerekir?

İlk önce temizlik. Gerisi kolay.



Sayfa Adresi: http://www.magazinekibi.com/haber/BOGAZIN-SULTANI-AHU-AYSAL/393928